KİTABIN ADI TARİHİN TANIKLIĞINDA ERMENİLER VE RUMLAR
KİTABIN YAZARI ALİ GÜLER
YAYIN EVİ VE ADRESİ ÇETİN OFSET MATBAACILIK AŞ.
BASIM YILI ŞUBAT 2001
1.KİTABIN KONUSU: Kitap, Türklerle birlikte yüzyıllar boyunca birlikte yaşamış olan Rumlar veErmenilerin Türklere olan ihanretini konu almış .
2.KİTABIN ÖZETİ:
TARİHİN TANKLIĞINDA ERMENİLER VE RUMLAR
Osmanlı Devletindeki Türk-Ermeni ilişkileri, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman bey zamanında başlamıştır. Osman Bey Ermenileri, Bizans baskısına karşı korumuş ve bunların Batı Anadolu’da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerini sağlamıştır. Adana-Mersin ve Karaman yörelerinden göç ederek Kütahya civarına yerleşen Ermeniler , burada Batı Anadolu’daki ilk dini merkezlerini kurmuşlardır.
Orhan Gazi, Bursa’nın fethinden ve başkent yapılmasından sonra Kütahya’daki Ermeni dini merkezini Bursa’ya taşımıştı.
Fatih sultan Mehmet ise 1461 yılında Bursa’da bulunan Ermeni dini lideri Hovakim’i İstanbul’a getirterek, İstanbul’da bir Ermeni patrikhanesi kurdurmuş ve patriğe “Bütün Türkiye Ermenileri Patriği” unvanını vermiştir. Bu tarihten sonra İstanbul’a gelen Ermeniler Kumkapı, Yenikapı, Samatya, Narlıkapı, Edirnekapı ve Balat kapısı (ya da diğer isimleriyle Karagümrük odaları, Malta odaları, Çarşamba odaları, Aya kapı ,Tekke odaları, Kömürcü odaları Ahırkapı odaları) çevresine yerleştiler. 1475’te Osmanlıların ele geçirdiği Kefe’den getirilen Ermeniler Edirnekapı’da yerleştirildiler. 1479’da Fatih Karaman Ermenilerini getirterek bunları Samatya tarafına yerleştirdi. XIX ncu yüzyıla kadar İstanbul Patrikliğine ait fermanlarda Altı Topluluk Patriği unvanı vardı.
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran zaferinden sonra Tebriz’den birçok Ermeni sanatçının da İstanbul’a gelmesine vesile oldu.
Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan Ermenilere, diğer Hıristiyan unsurlarda olduğu gibi dini ve toplumsal işlere müdahale edilmiyordu. Patrikhanenin kendi mahkemeleri ve hapishanesi vardı. Dini olmayan cezalar, sürgün kararları verebilirlerdi. Patrik, Osmanlı imparatorluğuna karşı sorumlu kişi olarak adamlarıyla haraç toplar, mahkemesinde hukuki ve cezai davaları görür, nikah işlerine bakar dini olmayan kararlar da verirdi.
Bunun sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğuna diğer ülkelerden Ermeni göçü başladı. Bu durum İmparatorluk topraklarının genişlemesine paralel olarak Ermeni nüfusunun artmasına neden oldu. İmparatorluk içerisindeki birçok etnik gruptan birisi olan Ermeniler , kendilerine sağlanan olanaklardan ve Ortodoksların mezhep baskılarından kurtulmanın da etkisi ile Türkler ile beraber, devlete bağlı, çalışkan ve iyi bir vatandaş olarak yaşamlarını sürdürdüler. Osmanlı Ermenileri Türkiye’de sakin bir hayat sürüyorlar, ticaret ve sanayi ile uğraşarak hallerinden tamamıyla memnun durumda yaşıyorlardı. Askerlikten muaf tutulmaları nedeniyle de nüfusları artıyor, sosyal ve ekonomik durumları çok iyi durumda idi. Emeni tarihçisi Varantyan 1914’te Ermenice olarak yayınladığı Ermeni Harekatının tarihi adlı eserinde bu durumu şu şekilde vurguluyordu :
“Türkiye Ermenisi, Rus Ermenisine bakılırsa , Ermeni kültürü, dili, tarihi, edebiyatı itibariyle çok kuvvetli ve özgür idi. On dokuzuncu yüzyıl başlarında , Ermenilik bir millet olarak Avrupa’da bilinmiyordu.
Avrupalılar bunları İstanbul’dan biliyorlardı. Ermenileri, yeryüzüne dağılmış tüccarlar, kendi çıkarlarından başka bir şeye bağlı olmayan kimseler, Yahudiler gibi vatansız, milliyetsiz, serseri ve bahtsız olarak tanıtıyorlardı.” diyor.
XIX ncu yüzyılda Ermeniler Türkiye’de ticaret ve sanat hayatında rahat bir yaşam sürüyorlar, devlet işlerinde de kullanılıyorlardı. III ncü Selim zamanındaki Dadyan’lar, II nci Mahmut döneminde Düz Oğulları, Balyan Aileleri ve Kazaz Artin gibileri bunların canlı örnekleridir.
1839 yılında Sultan Abdülmecit tarafından Tanzimat Fermanı ilan edildi. Bu karar ile Osmanlı azınlıkları için ırk ve mezhep farklılıkları olmaksızın eşitlik, can, mal emniyeti sağlanıyor, Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki fark kaldırılıyordu.
1856 Islahat fermanı da Patriklere verilmiş olan verilmiş olan imtiyazları teyit etti. 1839 Tanzimat fermanı Ermenilerin politik açıdan gelişmelerine imkan sağladı. Eşitlik perdesi arkasında Ermeniler arasında sınıf mücadelesi başladı. Ermeni vatandaşları Osmanlı yönetiminde yer alan Amira denilen Ermeni ekabirlerine karşı , bunların milli işlerdeki nüfuzlarını kırmak amacıyla mücadeleye başladılar. Fransız ihtilali sonrasında İmparatorluk içerisinde başlayan milliyetçilik akımları ülkenin batısında yaşayan Hıristiyan Balkan milletlerinde olduğu gibi, doğusunda da Ermeniler üzerinde etkisini gösterdi. Dış kışkırtmalar, ayrılıkçı örgütlerin çabaları Ermeni ayaklanmalarına ve buna karşı devletin aldığı zorunlu önlemler sonucu “ERMENİ SORUNU” gündeme geldi. Ermeni Sorunu 1878 Berlin Kongresi ile uluslararası gündeme oturdu.
1878’de uluslararası gündem ; hasta adam denilen Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve yıkılan imparatorluk içerisinde Avrupalı devletlere bağlı irili ufaklı devletlerin kurulması üzerine kurulmuştu. Zira 1821 Mora isyanı ile başlayan ve Yunanistan’ın uluslararası bir çözüm sonrasında Avrupalılar tarafından devlet haline getirilerek Osmanlı İmparatorluğundan koparılması ile denenen yöntem artık imparatorluk içerisindeki bütün azınlıklara uygulanacak ve imparatorluk bu şekilde dağıtılarak ŞARK MESELESİ çözümlenecekti.
Bu yöntem ; Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1830 yılından itibaren, derhal uygulanmaya başladı. Yöntem çok basitti. Önce bir azınlık grubun hakları bahane edilerek uluslararası vesayet altına alınıyor, bu vesayet çerçevesinde görevlendirilen kişi ve kuruluşlar vasıtasıyla kendi dilleri ile eğitim ve ibadet imkanları sağlanıyor, bu azınlıklara reform yapılması dikte ettiriliyor, bilahare azınlık grubun bağımsızlık istekleri doğrultusunda isyanlar çıkarması sağlanıyor, Osmanlı bu isyanları bastırmak için kuvvet kullanmaya başlayınca , derhal Avrupalı devletler konuya müdahale ediyorlar, isyancılar önce özerklik daha sonra da bağımsızlıkla mükafatlandırılıyor ve bu şekilde Avrupalı devletler Osmanlı devleti ile direkt olarak savaşmadan, imparatorluğun küçülmesini sağlıyorlardı. Bunun yanı sıra İmparatorluğun uzak eyaletlerine İmparatorluğun müdahale etme şansı yok olduğu için buraları da kolaylıkla işgal edilerek İmparatorluk parçalanıyordu. Bu çerçevede Osmanlı devletinden koparılan devletler şunlardır ; Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Tunus,Fas, Cezayir,Libya ,Mısır ve Kıbrıs. Avrupa’nın bu politikası On dokuzuncu yüzyıl boyunca Osmanlı’nın Avrupa ve Afrika’daki topraklarında başarılı olmuş, Asya’daki topraklarında ise neticesiz kalmıştı.
Avrupalılar 20 nci yüzyılda bu sefer gözlerini Osmanlı’nın Asya topraklarına çevirdiler ve Kafkasya, Ortadoğu ve Arap yarımadasında aynı yöntemi kullanarak imparatorluğu küçük bir devlet haline getirdiler.
Sevr antlaşması ile Osmanlının yok edilişini tescil etmek isteyen Avrupalı Emperyalistlere karşı başlatılan Türk Kurtuluş Savaşı ile 223 yıl süren Türk gerilemesi sona ermiş oldu.
Şüphesiz, emperyalistler için bu mücadele bitmemişti ve bitmeyecekti de. Lozan’da yırtıp atılan Sevr Antlaşmasını tahakkuk ettirmek için mücadelelerini kaldıkları yerden devam ettirerek ŞARK MESELESİ’ ni çözmeye kararlı görünüyorlar.
Ama bu kez karşılarında azınlıkların mozaiği olan bir imparatorluk yerine milli temeller üzerine oturmuş güçlü ve üniter bir devlet var.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Tarih tekerrürden ibarettir. Ama ders almayanlar için. Biz tarihten gereken dersi aldığımıza inanıyor ve ülkemize yönelen tehditleri önlemek yolundaki kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz.
3.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Kitabın içeriğitamamen tarihi konulardır.Bu yüzden bazen sıkıcı oluyor, belgelerle beraber anlatıldığı içıin dili çok ağır günümüz Türkçesine çevrilip yazılsaydı daha iyi olurdu.