16 Nisan 2008 Çarşamba

Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi (1918 – 1923)

KİTABIN ADI: Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi (1918 – 1923)
KİTABIN YAZARI: A.M.ŞAMSUTDİNOV
ÇEVİREN: Ataol BEHRAMOĞLU
YAYIN EVİ VE ADRESİ: Doğan Kitapçılık A.Ş. Hürriyet Medya Towers 34544Güneşli / İSTANBUL

KİTABIN YAYIM MAKSADI

Kurtuluş Savaşımızdan Kısmen bahsedip özellikle bu esnadaki Sovyetler Birliği ile Türkiye ilişkileri üzerinde duran o yıllardaki diğer Sovyet yazarları gibi yoğun bir Sovyet yanlısı dille yazılmış, Kurtuluş Savaşımızı bu bakış açısı ile anlatmıştır. O yıllardaki Sovyet aydınlarının bize bakışı açısından ilginç bir kitaptır.

KİTABIN BÖLÜMLERİ :

1.Osmanlı İmparatorluğunun Yıkılışı

2.Ulusal Kurtuluş Hareketinin Doğuşu

3.Ulusal kurtuluş Savaşının Anagücü Olarak Halk Yığınları

4.Türk Sovyet İlişkileri

5.T.B.M.M. Hükümetinin İçte ve Dışta Durumu

6.Lozan Konferansı

KİTABIN ÖZETİ :

1. OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN YIKILIŞI :

Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı öncesinde bağımsız bir devlet sayılmakla beraber güçlü devletlerin yarı sömürgesi durumuna düşmüştü. Borçlanmalar, kapitülasyonlar, ayrıcalıklar, bağışıklıklar sömürgeleştirilmenin başlıca yollarıydı. Bu durum Osmanlının her geçen gün biraz daha erimesine yol açıyordu, Maliyenin kötü durumu her alanda korkunç bir yıkıma sebebiyet vermekteydi. Bir yandan İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan emperyalizminin kirli yüzü bir yandan bitip tükenmek bilmeyen savaşlar ve iç isyanlar sonunda hasta adam yatağından kalkamamış, Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 EKİM 1918’de imzalanan Mondros ateşkes anlaşmasıyla son nefesini vermişti.

Bundan sonra başlayan paylaşım yarışıyla beraber İngilizler anlaşma maddelerine dayanarak zengin bir petrol bölgesi Musul ve Akdeniz’de önemli bir Stratejik nokta olan İskenderun’u zapt etti.

Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, Ermeniler ve Amerikalılar kendi paylarını kapmak için derhal harekete geçtiler. 13 KASIM 1918’de İtilaf Devletleri İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve bir süre sonra A.B.D. Savaş gemileri Haliç’e girdiler. Tüm bu olanlara karşı Osmanlı Yönetimi sadece izliyor, milletini yalnız koyun sürüsü, vatanı tahtının teminatı olarak görüyordu. Osmanlı Kabinesi işgalcilerin istediğini yerine getirmeye hazırdı. Kabine, orduya ve halka itilaf ülkeleri ordularına karşı koyulmamasını istiyordu. Bu arada işgalci emperyalistler çıkan anlaşmazlıkları gidermek ve yeni açılımlar yapmak amacıyla aralarında görüşmeler yaptılar. Paris barış konferansı, milletler cemiyetindeki onlar ve dörtler komisyonları, SYKES-Picot antlaşması, İtalyan-Yunan Antlaşmalarındaki pürüzleri gidermeye çalıştılar. Fakat Türk halkı kendini yönetenlerin aksine, kendilerini tutsaklaştıracak ve devleti yok edecek olan böyle bir geleceğe boyun eğmedi , Özgürlük ve bağımsızlık savaşını başlattı.

2. ULUSAL KURTULUŞ HAREKETİNİN DOĞUŞU :

Ulusal kurtuluş hareketi Türk halkının yoğun olarak yaşadığı Anadolu’da doğdu. Kurtuluş Savaşının temel hareket ettirici gücü ülkenin onda dokuzunu oluşturan köylüler oldu. İşgal yerinde çete savaşı yapan unsurları oluşturdular. Bütün bunlar da Kuvayi Milliye (Ulusal Güçler) adını aldı.

Başlangıçta kurtuluş hareketi ülkedeki her ilin, itilaf devletlerinin saldırısına karşı ayrı ayrı kendilerini savunmalarıyla gelişti. Giderek bu hareket Ulusal birliktelik kazandı. Tüm kurtuluş hareketinin örgütlenmesi ve yürütülmesinde, yurtsever duyguyla tanınmış başta Mustafa Kemal olmak üzere Sb.lar, aydınlar yönetici rolü oynadılar.

Parçalanma tehlikesinin artmasıyla ülkenin çeşitli bölgelerinde birbirinden bağımsız yurtsever örgütler doğmaya başladı. Batı’da İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Güneyde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Doğu’da Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti işgalcilere karşı yerel çaptaki direnişleri örgütlemeye başladılar. Ama kesin sonuç için ülkedeki tüm yurtsever örgütleri tek bir Anadolu ve Trakya Müdafaa-i Hukuk Derneği’nde birleştirmek gerekiyordu.

Bu nedenle Mustafa Kemal, önce Amasya’da işgalcilere boyun eğmek istemeyenlerden Türkiye’nin tüm yurtsever güçlerini ülkenin bağımsızlık savaşında birleştirmek ödevini üstlenen bir girişimci grup oluşturdu.

Erzurum’da kongre, doğu illerinin bağımsızlığı için örgütlenilmesi kararını aldı. Doğu Anadolu üzerinde her türlü mandayı reddetti ve Sivas Kongresinin biçimlenmesinin temelini hazırladı. Sivas’a tüm Anadolu’dan ve İstanbul’dan delegeler toplandı. Bağımsızlık savaşının temel ilkeleri üzerinde çalışıldı ve genişletilmiş bir program kabul edildi. Vatanın bütün olduğu hiçbir parçasının koparılmayacağı belirtildi. Tüm örgütler Anadolu ve Trakya müdafaa-i Hukuk çatısı altında toplandı. Sivas kongresi esnasında diğer önemli bir olayda A.B.D. mandacılarıyla bağımsızlıkçılar arasındaki rekabet oldu. A.B.D. manda fikrini kabul ettirebilmek için çok çaba sarf etmiş ama sonuca ulaşamamıştır.

3. ULUSALKURTULUŞ SAVAŞININ ANAGÜCÜ OLARAK HALK YIĞINLARI :

Padişahın, işgalcilere karşı duyarsız kalması üzerine Anadolu ve Trakya halkı kendi özgürlük ve bağımsızlıklarını savunmak için harekete geçtiler. Her yerde işgalciler ve padişah gericilerine karşı kurtuluş savaşını başlatan Kuvayi Milliye birlikleri oluştu. Bunlar İtilaf kuvvetlerine büyük kayıplar verdiriyorlardı. Belli başlı Kuvayi Milliye birlikleri Batı Anadolu, Kilik’ya ve Trakya’daydı. 1919-1920 yılları süresince işgalcilerle ve padişah gericiliği ile savaşın tüm ağırlığı, bu birliklerin omuzlarındaydı.

Bu mücadelede onlar, Türk Savaş tarihinde kahramanlıklar yaratarak haklı bir şan kazandırdılar.

Fakat Kuvayi Milliye’nin savaşı, öteki cephelerdeki harekatlarla uyum içinde değildi. Tek bir cephe ve genel yönetim yokluğu işgalcilere vurulan darbenin etkisini azaltıyordu. Sivas kongresi kararına göre ulusal hareketin temelini sadece düzenli ordu oluşturmaktaydı ve ülkeyi yabancı boyunduruğundan ancak onun kurtarması gerekirdi. Mustafa Kemal bunu şu sözleriyle belirtmiştir “Türk ulusu bağımsızlığını ancak örgütlü ve disiplinli bir düzenli orduyla kazanabilir.” Eylül 1919’da batı cephesi kuruldu. Fakat Kuvayi Milliye birliklerinden bazıları düzenli orduya girmeye karşı çıkıyorlardı. Ankara, bir yandan düzenli orduya katılmayı reddeden Kuvayi Milliye birlikleriyle, bir yandan da padişahın İstiklal mücadelesini boğmak için gönderdiği hilafet ordusuyla ve kışkırttığı gerici isyanlarla boğuşuyordu.

Türk halkının Ulusal Kurtuluş Hareketinin azgın düşmanları olan dinci feodal çevreler ve emperyalistler Anadolu’daki büyük isyan ve huzursuzlukların doğrudan örgütçüsü ve yöneticisiydiler. Hilafet ordusunun saldırısı süresince cephe gerisinde çıkan ayaklanmalar sadece T.B.M.M.’nin varlığına değil, genel olarak Türk Kurtuluş hareketinin tüm varlığına yönelmiş bir tehditti. Bu tehlike ancak, bağımsızlık mücadelesine inanmış halk yığınlarının kahramanlıkları ve özverileri sayesinde yok edilebilmiştir.

4. TÜRK SOVYET İLİŞKİLERİ :

Sovyet hükümeti, 1920-1922 yılları boyunca Doğu ülkeleriyle diplomatik ve dostluk işlişkileri kurdu. 1921 yılında Moğolistan, Afganistan, İran ve Türkiye ile dostluk anlaşmaları imzaladı. Türkiye ve Sovyet Rusya arasındaki dostluk karşılıklı çıkarlar sağlanılması bakımından önemli bir unsur teşkil etmiştir. Türkiye ve Ulusal Varlığının temel koşulu olan siyasi ve ekonomik bağımsızlığını kazanılabilmesi için de Sovyet Rusya’nın dostluğuna ihtiyaç duymaktaydı. Rusya, Türkiye’nin yenilip anti Sovyet bloğa dahil olmaması için yardım elini uzatıyordu. Bu sebeplerden dolayı Sovyet Rusya’yla Türkiye arasında 16 Mart 1921’de dostluk ve kardeşlik anlaşması imzalandı. Anlaşma tasarısının hazırlanması için üç komisyon kuruldu ; Bunlar politika, hukuk ve redaksiyon komisyonlarıydı. Komisyon oturumlarında sınır sorunları, ticaret ve ekonomi sorunları, Karadeniz ve boğazlara ilişkin sorunlar ayrıntılı olarak görüşüldü. Moskova anlaşması on altı madde ve üç ilişik belgeden oluşmaktaydı. Türk Sovyet anlaşması kuzeydoğu sınırının dokunulmazlığını güvence altına alıyor ve işgalcilerle savaşında maddi manevi destek sağlıyordu. Bu anlaşma Türkiye’nin devlet olma, niteliğini ve egemenliğini pekiştirmesine yardım ediyor, ülkenin askeri durumunu güçlendirerek Türk halkının daha sıkı kenetlenmesi doğrultusunda etkiliyordu. Türkiye böylece Doğu cephesinde ordu bulundurmak gerekliliğinden kurtuluyordu.

5. T.B.M.M. HÜKÜMETİNİN İÇTE VE DIŞTA DURUMU :

Yunan ordusunun 1920 yazı saldırısının geçici başarısından yararlanmak isteyen itilaf devletleri Osmanlı İmparatorluğu’nun resmen paylaşılmasının belgesi olan bir barış anlaşması hazırladılar. İtilafın isteği üzerine padişahın gönderdiği kurul tarafından 10 Ağustos 1920’de Sevr anlaşması imzalandı. Bu, Türkler için çok küçümseyici ve aşağılayıcı bir anlaşmaydı. Antlaşma hükümleri çok ağırdı. Buna göre bağımsız bir devlet olma hakkından yoksun kalmaktaydı. Türklere sadece hemen hemen hiçbir yararlı yer altı madeni ve sanayi kuruluşu bulunmayan Orta Anadolu yaylası bırakılmıştı. Bu gibi maddelerle İtilaf devletleri Türkiye’yi sömürge, bağımlı bir ülke durumuna sokmuş oluyordu. Sevr’in yırtıcı ve soyguncu koşulları, Türk halkında derin bir öfke uyandırdı. T.B.M.M. kendini ülkenin yasal iktidarı ilan etti ve Sevr anlaşmasını tanımadığını bildirdi. Türkleri yumuşatmak, direniş hareketlerini kırmak için Londra’da tekrar görüşmelere çağırdılar. Fakat bu anlaşmanın da Sevr’den fazla bir farkı olmadığından o da reddedildi. Londra konferansının bağımsızlıkla sonuçlanmasından sonra İtilaf devletleri Türkleri silah zoruyla masaya oturtmak için harekete geçtiler.

Maşaları Yunanlılar saldırı için hazırladılar. Yunanlıların birinci ve ikinci İnönü’den sonra Sakarya’da da ters yüz olup geri çekilmesiyle planlar büyük ölçüde bozuldu.

Sakarya Meydan Muharebesi İtilaf kampındaki çelişkileri artırdı ve Türkiye’nin uluslar arası durumunu güçlendirdi. Fransızlar ve İtalyanlar savaşı sürdürmenin yararsızlığını anlayıp çekildiler.

Güney cephesinin ortadan kalkmasıyla İngiliz ve Yunan işgalcilerine karşı çarpışmak için Kilik’yadaki birlikleri batı cephesine çekme imkanı doğdu. 1922 yılı ortalarında Türk ordusu yeniden örgütlenmiş ve genel bir saldırı için tüm gereçlerle donatılmıştı. Manevi ve siyasal bakımdan, anayurdu emperyalist zulmünden kurtarmak coşkusuyla dolu olan Türk Ordusu, Yunanlılarla ölçülemeyecek derecede üstündü. Sonuç Türkler için mutlak bir zafer, İtilaf için ise büyük bir hezimetti.

İtilaf devletleri 3 Ekim 1922’de Mudanya’da Ateşkes antlaşması için konferans düzenledi. Bu, Türkiye ile İtilaf arasında uzlaştırıcı bir antlaşmaydı. Türkiye Doğu Trakya’nın özgürlüğünü elde etmiş ve Türkiye ile Yunanistan arasında silahlı çatışma sona ermiştir.

6. LOZAN KONFERANSI :

Mudanya Ateşkes Antlaşması gereğince 20 Kasım 1922’de Lozan’da İtilaf Devletleri ile Türkiye arasında barış antlaşması hazırlanması için konferans düzenlendi. Bu antlaşmanın yeni Türkiye ile batı ülkeleri arasında mali-ekonomik sorunları, kapütilasyon rejimi, Türkiye’nin kara-deniz sınırlarının belirlenmesi bağımsızlığının kabulü sorunlarının çözümlenmesi gerekiyordu. Konferansın önemli konularından birisi de boğazlar rejimi için yeni bir statü hazırlanmasıydı. Türkiye’nin konferansta İşgalcilere karşı zorla elde ettiği kazanımları koruması gerekiyordu.

Türkiye’nin koşulları, Mustafa Kemal tarafından açıklanmıştı. Türkiye sınırlarının ulusal antlaşmayla belirlenen çerçevede kabul edilmesini, kapütilasyonlarının mali denetimlerin kaldırılmasını, boğazlarda Türkiye’nin egemenliğinin sağlanmasını, Türkiye devlet borçlarının Türkiye’den ayrılan devletleride kapsamasını, Yunanistan veya İtilaf devletlerinin tazminat ödemelerini ve tüm devletlerce Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığının tanınmasını istemekteydi.

Konferans resmen 20 Kasım 1922’de açıldı. Konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Rusya, A.B.D., Belçika, Portekiz, İsveç, Danimarka, Hollanda, Japonya katıldılar. Konferans birçok konuda çok tartışmalı geçti. Görüşmeler zaman zaman kesintiye uğradı. Fakat İtilafın bir daha savaşı göze almaması sebebiyle çalışmalar tekrar başladı. Sonunda istenilen hedeflerden çok sapmadan 24 Temmuz 1923’de barış anlaşması imzalandı.

Lozan’da, Türk halkının en büyük kazanımı, Türk devletinin Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının büyük devletlerce hukuken kabul edilmiş olmasıydı. Lozan, Emperyalist güçler üzerinde büyük bir zafer oldu. Barış antlaşması imzalanması üzerinden çok geçmeden 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi.

SONUÇ :

A. KİTABIN ANA FİKRİ :

Türk - Sovyet Yakınlaşmasının Türkiye için Etkileri

B. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :

Kurtuluş Savaşında A.B.D.’nin rolü daha bir açıklıkla sergilenmiş ve önemli bazı devlet belgelerine yer vermiştir.

C. KİTAP HAKKIDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :

Kitap, Türk kurtuluş mücadelesinin merkezi ve beyni olan Mustafa Kemal Atatürk’ü çok yüzeysel ve sığ olarak ele almıştır. İçeriği bakımından yazar, mensubu bulunduğu ülkenin ideolojisine uygun olarak bir çalışma yapmış ve sonuçta ortaya subjektif öğeler temelinde bir eser meydana gelmiştir. Yoğunlukla Rus yayınları kaynak olarak kullanılmıştır, Kitap Sovyet rejimi övücülüğü yapması sebebiyle bir propaganda kitabı niteliğindedir. Türk Kurtuluş Mücadelesinin ana unsuru olan Türk halkı kitapta yanlış değerlendirilmiştir.

Hiç yorum yok: